Zaman geçiyor.
İnsanları ve olup biteni gözlemlemeye dair hislerimden emin değilim: bezginlik ve sıkılmışlık arasında bir yerlerde... ve vazgeçmeyişi de içeriyor. İki uyku arasında ekrana geldiğimde bir şeyler görüyorum ve okuyorum. Ekrana bakmadığım zamanlarda hayat daha dolu. Dün, gece yağmur yağdığını öğrendiğimde iyi bir şeyler hissettim. Ama insanlar öylesine güvenilmez ki, bunu bilmeleri bile tedirgin edici. Bir beyne ve zihne hapsolmuş (belki de hapsedilmiş) birbirini ve kendini kandıran yaratıklar ve sayıca çok fazlayız. Kimi bedavaya çalıştırıp parayı kırmaya çalışıyor. Kiminin ne ya da kim olduğunu anlamıyorum. Ya da bildiklerini doğru olarak dayatmalarına tahammül edemiyorum. Kocaman yargılayıcı bir göz gibiler. Bu, Twitter'la da tasdiklenmiş oldu. Tek bildikleri yargılamak... ve kocaman olmak. Büyümek, daha dev bir göz haline gelip her kırpışlarında kirpiklerinden fırtına çıkarmanın düşünü kurmak. Oysa hiçbir şeyler. Ve bunu birbirimize söylediğimiz an da iletişimin sevimsizliği epey büyük. Neyse... Tabii ki yazmadığımda daha mutluyum çünkü daha "yok"um. Yazdığımda kim bilir nelerle temas halindeyim... Toplumun sürdürülebilir mitleriyle? Antiklerin gizemiyle? Bugünün çöpleriyle? Gelecek tahayyülleri ya da geçmişten gelen filtrelerle? Her biriyle temas halindeyim. Neşe öğrenilebilir bir tavır. Doğuştan geleni de vardır. Benimkisi öğrenilmiş bir neşe ve bundan memnunum. Korkunç olan hakkında düşünmemeyi tercih ediyorum. Tercümesi: Korkunç olaylar hakkında düşünmüyor, olabildiğince görmezden geliyorum. Çünkü korkunç olan olaylar, birer zaman hırsızı... yaşam mahvedicisi, insanın yaşama inancını yok eden hunharlıklar. Kendi yaşamımdaki korkuları iyileştirmek için bunca çabalamışken, başkalarının hunharlıklarına açılmak gereksiz salaklık olur. Ben bir duygu avcısı değilim. Bir duyguyu yakalamak için uğraşmıyorum. Bu depresyonla kendini tanımlama fikri bile kendimden soğumama neden oluyor. Dolasyısıyla, kendimi memnuniyetle tanımlıyorum. Bu daha cesurca... ya da, sıfatların ne gereği var şu an? İyi bir dizi bulduğum için şanslıyım. Çünkü iyi bir dizi ile gülebiliyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü sevmedim. Belki de artık edebiyat... yargılamamam daha yerinde olur. Kendimi niçin yargılayayım ki? Okul ödevi mi bu? İyi öğrenci olmayı mı tekrarlayayım. Yargılarımı terk ederim. Annemin hayatta olmasını önemsiyorum. Hep zor biriydim. Dünya denilen yere, zoraki ya da yanlışlıkla gelmiş gibi hisseden ve davranan biriydim. Belki bunu örtbas ettiğim anlar olmuştur.
1 Comment
|
AuthorArmağan Kilci. Archive
February 2019
Categories |